14 Ekim 2018 Pazar

Metroda Karşılaştığım Keşiş Karasinek

Bugün metroda vagonlar arasında dolaşıp duran bir karasinek gördüm. O an dünyadaki en bedbaht karasinek oymuş gibi hissettim ve üzüldüm. Aslında onu ilk farkettiğimde hiçbir şey garip gelmedi. Sanki o doğal ortamındaydı ve her şey normaldi. Belli ki kendini saklamayı iyi öğrenmiş bir sinekti. Kimsenin ilgisini çekmiyordu. Ama düşünsene uçabiliyorsun ve yerin metrelerce altında, insan dışında organik hiçbir kaynak bulunmayan bir yerdesin. Her taraf demir-beton dolu. Böyle doğal ortam mı olur? Ne yiyip ne içeceksin, nerede uçacaksın? Hem artık uçsan da sürüngenlerin bile altındasın, ne farkeder ki? Güneş göremeyeceksin, hiç ot kemiremeyceksin, gece kimseyi uykusunda rahatsız edemeyceksin, reçellere dadanamayacaksın... Sinekliğin ne anlamı kaldı ki yahu?! Senin orada işin ne? 

Aynı vagonda, aynı yerin altında gittiğimiz halde, onun rahat rahat uçabildiği benimse kimseye değmeden ayakta durmak için fizik kurallarını baştan yazdığım halde gerçekten onun adına üzüldüm. İşte şuur böyle illet bir şey arkadaşlar. O bir kaç dakika içinde sineğin geçmiş hayatını, gelecek kaygılarını, yaşamının anlamsızlığını bana düşündürten şey. 

Sinek muhtemelen ben tüm bu hezeyanları yaşarken kafasına göre takılıyordu. Örümcek olsa birini ısırıp süper kahraman yapmak gibi bir görevi olurdu belki ama bu büyük ihtimalle saçma sapan manevralarla uçuyordur tüm gün. Hiç derdim yok gibi yine de ona üzüldüm. Benim hayatımı devam ettirmem için bin kat daha fazla çaba harcamam gerektiği halde hem de. 

Git gide ineceğim durağa yaklaşıyorduk. Sinek vagonların birleşimlerindeki körüklerde takılıyordu daha çok. Ben de oradayım. Bi ara gözden kayboldu ama sonra tekrar gördüm. Sonuçta o sineği orada bıraktım. Evet bıraktım. Bence o da onu yakalayıp yukarı çıkarmamı istemezdi çünkü dünya umrunda değil ayol niye istesin? Umrunda olsa bile o artık metroya alışmıştı, sineklerin keşişi sayılırdı. Dış dünyaya uyum sağlaması artık çok zordu. Dış dünya onun için çakallar sofrasıydı. Daha onu saldığım ilk yerde bir arabanın camına yapışır pestili çıkardı. Eve de götüremezdim çünkü annem evde hayvan beslemeye hiç olumlu bakmaz. Arkadaşım, metroda tanıştık desem niye tanımadan etmeden eve getiriyorsun derdi. Hem sonuçta dünyanın dönmesi, rüzgarın esmesi ve belki de o sineğin orada kalması gerekliydi. Metro yolculuğumun bir kısmına arkadaşlık yaptı diye onu evlat edinmem gerekmezdi. Ben de daha fazla kendimi üzmedim, çünkü bazen böyle yaparım. Birden kendimi gereksiz yere üzmeyi keser dünyada cenneti yaşarım ve en doğru kararı verdiğimi düşünürüm. İşte o hafif esintili, arabaların farlarının gözümü aldığı, seyyar satıcının çarşafını her zamanki yere serdiği, tiryakilerin daha metrodan çıkmadan ilk sigarayı yaktığı o akşam metrodan çıkıp otobüs durağına yürürken tam olarak düşündüğüm de buydu. 

Satılık 2. El Akrilik Boya ( Boya takıntısı olan aramasın)

"Öyle geçerdik ki kaldırımları, sanki bu düşenler biz değiliz!" -Yeditepe İstanbul. Şu günlerde herkes evde ve bir şeylerle uğra...